21 Nisan 2014 Pazartesi

Sanatın büyüsü


http://hulyagurel.simplesite.com.tr/316629082

Okula gitmek, ders çalışmak çocuklar için eskisi kadar çekici gelmiyorsa, söylediklerinizi eskisinden daha beter derecede duymuyorsa, tatlı bir bahar esintisi olarak ortalıkta amaçsızca dolaşıp duruyor ve üzerine durmadan söyleniyor, mızıklıyorsa onu büyülemenin zamanı gelmiştir.

Evet çocuğunuzu sanatın coşkusuyla büyüleyin! Onu şaşırtın, heyecanlandırın, keşfetmesine, keyif almasına imkan tanıyın ve düşünmesine durmadan düşünmesine ve kendi sanatçı kişiliğini geliştirmesine, üretmesine fırsat verin!

Tüm bunları, bir giriş davetiyesi, bir biletle gerçekleştirebilirsiniz. Tiyatro, sinema, kukla gösterisi, animasyon, drama, halk oyunu, dans, şiir dinletisi ya da bol enstrümanlı bir müzik dinletisi…Her hangi grubu seçerseniz seçin pişman olmayacaksınız. Çocuğunuzun yeni dünyaları keşfetmesiyle doyuma ulaşacak, kendinizi daha iyi hissedeceksiniz.

Kurallara gelince, özendirici bir tutum içinde kurallardan bahsedip, bir ödül olarak o etkinliği çocuğunuza sunarsanız, kendisini bu gruba katıldığı için ayrıcalıklı hissedecektir. Bu ayrıcalığı kaybetmemek için etrafı büyük bir dikkatle gözlemleyerek, anlatılan kurallara uyum sağlamak için çaba gösterecek aynı zamanda o ortamda bulunmaktan keyif alacaktır.

Bu tür etkinlik ortamlarında çocuğunuzun yeterince deneyimi yoksa, onu bir an olsun yalnız bırakmayın, güven ve huzur içinde yeni dünyalara yelken açsın! Hislerini, gözlemlerini sizinle paylaşsın…

Hazır nisan ayına girmişken, 23 nisan kutlamaları ile sanatın çocuklarla buluşma zamanı! Randevunuzu kaçırmayın, çocuğunuzun sanatla büyümesine, büyülenmesine imkan tanıyın…


Hülya GÜREL

Çocuk Gelişimi ve Eğitimcisi

Çocukların Bahar Koleksiyonu


       Bahar geldi, o kokuyu, coşkuyu, tazeliği her hücremizde hissediyoruz. Bünyedeki farklılıkları çocuklarımız da yaşıyorlar. Ama sebebi hakkında hiçbir fikirleri olmadan…

        Çok masumlar onlar, meraklı ve taze bahar kokulular. Dün Deniz bebeğin taze bahar kokusunu duydum. Mis gibi, taze bahar gibi…kıvır kıvır sarı saçları, afacan bakışları, minik öpücükleri ile baharı minicik bedeninde taşıyordu… Meraklı bakışlarıyla, çiçekler açtıran gülüşü ve cıvıltılı sesiyle beni görün, duyun, koklayın, beni sevin, ben de bir tomurcuğum gün be gün büyüyen, büyüleyen… diyordu. Bana anlatın evreni, yaşamı, baharı …
     
       Çocuklarımızın baharla tanışmasına, fark etmesine fırsat vermek lazım. Her gün açık havadan yararlanmaları, toprağı avuçlamaları, üzerinde yatıp yuvarlanmaları, koşup hoplamaları, çiçekleri, bitkilerin çeşitliliğini, minik böcekleri keşfetmelerine, o coşkuyu dinginliği hissetmelerine imkan tanımak lazım…
      
        Elinize bir kavanoz alıp, toprak, bitki, karınca, böcek ne görüyorsa ona dokunmalarına, sahip çıkmalarına fırsat vermek, onlarla minik sohbetler etmek gerek… Harika bir fırsat eğitimi ile onların tüm duyularına hitap etmek, keyifle öğrenmelerini desteklemek gerek…
         
          Hatta tüm markalar baharı koleksiyonlarına taşırken biz annelerin de çocuklarımıza bahar koleksiyonu yapmaları için özendirici bir yaklaşımda bulunmamız ne güzel olur! Bahar dallarının, çiçeklerinin, böceklerin, taşların koleksiyonunu yapmak, baharın resmini, uçsuz bucaksız, boyasız olarak toprağa yapmak, isterse kağıt üzerinde boyarla da baharı resmetmek çocuklarınız için en pahalı oyuncaklardan daha kapsamlı ve doyurucu deneyimler sunacaktır.
       
         Sevgiyle büyümelerine, büyüdüklerinde doğaya sahip çıkmalarına, korumalarına imkan sağlayacaktır. Küçücükten, doğayla haşır neşir olmaları, yüreklerinde doğanın vazgeçilmez bir yere sahip olması mutluluğunu ve saygıyı geliştirecek, minik yüreklerde baharın gelişini anlamlı kılacaktır, sevgiyle…

          Hülya GÜREL

Çocuk Gelişimi ve Eğitimcisi

Küçük Bilim İnsanları : Çocuklar

http://hulyagurel.simplesite.com.tr/316629096

Tüm çocukların titiz birer bilim adamı olduğunun farkında mısınız? Tıpkı bir bilim adamı gibi gözlem yapar, araştırır, denemeler yaparak sonuca ulaşır ve elde ettikleri davranışları, bir tez savunması gibi inatla, vazgeçmeden sürdürmeye devam ederler.

5 yaşındaki Esin her sabah çizgi film izliyordu. Annesi bu durumu normal karşılıyordu. Çocuğuna bu imkanı verirken, kendisine de nefes alacak bir zaman dilimi yaratmış oluyordu.

Çünkü biraz sonra evden çıkış savaşı başlayacaktı. Esin’i sürekli uyaracak, bir sabredecek, bir kızacak, bir gönlünü almaya, kızını evden mutlu uğurlamaya çalışacak ama defalarca Esin’e hadi demekten bunalım geçirecekti.

Kıyafetlerini getirecek, kızı beğenmeyecek, bir çorap için ya da etek giymek için annesine itiraz edecekti. Annesi de Esin’e istediği kıyafeti seçme şansını vermek isteyecek, aynı zamanda öğretmenin dediği gibi kıyafetlerini kızının kendisinin giymesi için fırsat verecek, bu arada zamanı yönetebilmek ve zamanında Esin’i evden çıkarabilmek için büyük gayret gösterecekti.

Minicik çocuğuyla mücadele edip, belki de kıyafetleri kendisi giydirip, çoğu zaman hüsrana uğrayıp, kızgınlık, bezginlik içinde çocuğunu, zamanında, servise bindirecekti.

Esin’in annesinin sınırları belirlemesi, sabahları yaşanan mücadeleyi neredeyse ortadan kaldıracaktır. Sınırları belirleyecek bir kural koymak: “Esin, sabah tv izleyebilirsin, ama hazırlanmaya başladığında Tv yi kapatacağız. Eğer çabuk hazırlanırsan servis gelinceye kadar TV’yi açabilirsin.” Tutarlı olmak: Esin itiraz etse de, bu kurala uyum sağlasa da kuralı devam ettirmek. Vazgeçmemek, kurala ara vermemek.

Esin, annesinin koyduğu bu kural karşısında ne yapacak? tabii ki küçük bir bilim insanı gibi araştırma yapacak. Annesinin sınırlarını zorlayacak, sonuçları gözlemleyecek, deneme-yanılmaları kullanarak kuralı bir uygulayıp, bir uygulamayacak.

İtiraz edecek, ağlayacak, annesine kötü bir anne olduğunu söyleyerek duygu sömürüsü yapacak ve annesinin tepkilerini gözlemleyecek. Annesi kurala sadık kalırsa, isteğine ulaşmak için TV kapalı iken hızlıca giyinip, TV izlemeye devam edecek. Annesi kuralı esnetirse, işine geldiği gibi hareket edecek.

Ayrıca, Esin bilim adamlarının kullandığı zaman içindeki etkileri gözlemlemeye devam edecek. Zaman geçtikçe kural annesi tarafından aynı şekilde uygulanacak mı? Eğer annesi tutarlı bir şekilde uygulamayı devam ettirirse, Esin de gözlemleri yönünde deneme-yanılmalara devam edecek, ulaştığı sonuca göre bir davranış geliştirecek.

Biz anneler olarak davranış mühendisleriyiz. Üstelik çocuklarımızı çok seviyor, mutsuz olmalarını istemiyoruz. Bilimsel araştırmalara göre sınırların belirlendiği bir evde çocuklar daha mutlu oluyorlar. Hayata daha iyi hazırlanıyorlar.

Davranış mühendisliğini bize çocuklarımız öğretiyorlar. Onların doğasını iyi gözlemler, çocuklarımıza sınırlar içerisinde özgürlük verirsek, dünyada bizden daha mutlusu olamaz. Siz ne dersiniz?

           Hülya GÜREL

Çocuk Gelişimi ve Eğitimcisi

Bilginin Gücü

http://hulyagurel.simplesite.com.tr/316629087

       Anne olarak çocuğunuza bilginin gücünü anlatın lütfen! Ninni huzurunda, filozof bilgeliğinde, anne sütü tadında bilgiyi, bilginin gücünü anlatın ona.

       Bilginin çoğalmasıyla en büyük değere, eşsiz bir hazineye ulaşacağını, paha biçilmez ölçüde bir kıymetin sahibi olacağını gösterin. Tükenmeyecek bir mutluluğun anahtarına ancak bilgiyle ulaşacağını, yaşamı boyunca en büyük huzura bilgiyle kavuşacağını öğretin.

       Eğer annesi olarak, evladınıza bu kıymeti vermeyip, bu yüce değerden bahsetmezseniz, her hangi mevkiye gelirse gelsin, her hangi servete kavuşursa kavuşsun ya da her hangi ortamda, ortalama değerde, yaşarsa yaşasın, hiç bir zaman hayatın şifresine vakıf olamayacak, mutluluğu maddi anlık değerlerde yitip giden bir köpükten ibaret sayacaktır.

     Şimdi tam zamanı, henüz büyümemişken, dizinizin dibinde yer etmişken, kulağına önce bilginin gücünü sonra da sevgi ve diğer değerlerin gücünü fısıldayın ve varlığınızı onun için sonsuz kılın!

      Hülya GÜREL

Çocuk Gelişimi ve Eğitimcisi

Okul Öncesi Dönemde Üstün Yetenekli Çocuklar ve Özellikleri (2001)

2001 yılında kaleme alıp internette paylaştığım yazımı buraya da eklemek istedim.

http://hulyagurel.simplesite.com.tr/316629103

     “Üstün veya Özel yetenekli Çocuklar; Zeka, yaratıcılık, sanat, liderlik kapasitesi veya akademik alanlarda yaşıtlarına göre yüksek düzeyde performans gösterdiği; alan ve konu uzmanlarıtarafından tanımlanan çocuklardır. (*)

     Üstün veya özel yetenekli çocuklar, yeteneklerini geliştirmek için özel eğitim ve faaliyetlere ihtiyaç duyan çocuklardır.

     Okul öncesi dönemde, üstün veya özel yetenekli çocukların genelinde gözlenen özelliklerinden bazılarını , onları tanıma ve toplum içerisinde, onlara karşı bilinçli yaklaşımlar geliştirebilme amacıyla, uygulama örneklerinden yola çıkarak, birlikte inceleyelim.

      Bu çocuklar, bir veya birden çok alanda üstün veya özel yeteneğe sahip olabilirler.

     Takvim yaşlarının üzerinde bir gelişim düzeyi sergiler ve yaşıtlarına göre daha gelişmiş oyunlarla ilgilenirler. Oyunlarını; sahip oldukları liderlik özelliğinin bir getirisi olarak; kendileri kurmak isterler, kurdukları oyunlardan çabuk sıkılıp, yaşıtları oyuna daha yeni adapte olmuşken, onlar farklı bir oyuna geçmek isterler. Bu ve benzeri istek ve özellikleri nedeniyle, yaşıtları ile oluşturdukları oyun grupları içerisinde uzun süre barınamazlar ya da uyumsuz olarak gözlemlenirler. Bu gibi nedenlerle, büyüklerle iletişim kurmada daha istekli ve başarılıdırlar.

     Meraklıdırlar ve sürekli sorular sorarlar. Daha çok, fen ve doğa olaylarına; hayvan davranış, tepki ve özelliklerine; yırtıcı ve vahşi hayvanlara ve yaşam koşullarına; sayılara ve sayı oyunlarına; kelimeler ve anlamlarına; sıvılar, kimyasal maddeler ve değişimlerine; mekanik aletlere, bu aletlerin iç dizaynları, parçaları ve çalışma prensiplerine; karşı yoğun ilgiye sahiptirler.

     Gözlem güçleri yüksektir. Her an gözlem yaparlar.Gözlemledikleri ve ilgilerini çeken bir olayı mutlaka denerler. Bu denemelerin sayısı, üstün veya özel yetenekli çocuğun bilgileri beyninde kodlama şekline ve doyuma ulaşmasına göre artarak değişiklik gösterir. Öğrenme amaçlı olan bu denemelerin sayısı artarak tekrara dönüşürken, üstün veya özel yetenekli çocuk, tekrarladığı denemelerin hepsinde de, gözlemlediği ya da algıladıklarıyla yetinmez ve kendinden, çevresinden bir şeyler katarak devam eder. Taa ki; doyuma ulaşıncaya kadar…

     Merak ettikleri konular üzerinde araştırmacı ve hırslıdırlar.Üstün veya özel yetenekli çocuklar, deneyerek öğrenme ve model alma yoluyla öğrenmeyi seçtikleri için, yakın çevresinde ya da tv de gördüğü bir davranış ya da olayı, ne kadar gerçek dışı olsa da, mutlaka deneme ve sonuca ulaşma isteğindedirler, ısrarcıdırlar. Bu deneme isteklerinin engellenmesi ya da ertelenmesi durumunda hırçınlaşırlar ve asla vazgeçmezler.

     Fikir ve düşüncelerini mutlaka ifade etme ve kabul görme ihtiyacı içindedirler. Yönlendirme ya da öğretileri sevmezler. Onlara yöneltilen soruları cevaplamak ya da hazır bilgileri dinlemek yerine soru sormayı ya da anlatmayı tercih ederler. Özellikle ebeveynleri ve yakın çevresi tarafından, fikirlerinin dinlenildiğini ve fikirlerine önem verildiğini hissetmeleri, üstün veya özel yetenekli çocuklar için; duygusal gelişimleri açısından olduğu kadar, zihinsel gelişimleri açısından da oldukça önemlidir.

     Düşüncelerini ifade ederken, aradaki boşlukları fark edip, tamamlama fırsatı da bulacaklardır. Böylelikle, ihtiyaç duydukları anda onlara; yönlendirme yerine, rehberlik yapılarak, gelişimlerini, olumlu yönde destekleme fırsatları değerlendirilebilinir.
Hafızalarını çok iyi kullanırlar. Düşünme ve yorumlama yetenekleri yaşıtlarına göre daha farklıdır.Algılama düzeyleri çok hızlıdır. Bu nedenle tekrarı sevmezler ve sabırsızdırlar.Önceden öğrendikleri bilgileri, yeni durumlara çok iyi transfer ederler.

    Olaylar arasında, kendilerine özgü olarak kimi zaman gerçeğe yakın, kimi zaman ise olağanüstü kodlamalar ve bağlantılar kurarlar.

    Resim ve müziğe karşı ilgileri yüksektir.Bu alanlardan birinde ya da ikisinde de özel yeteneğe sahip olabilirler. Yaptıkları resimlerinde, renkleri kullanma tarzları ve yaratıcı güçlerini ortaya koyma biçimleri oldukça farklı ve ilgi çekicidir. Ritm duyguları gelişmiştir. Yeni duydukları bir müzik parçasını inanılmaz bir hızda kavrayıp, aynı şekilde ifade edebilirler.

     Yaratıcı yetenekleri, hayal güçleri başkalarının ilgisini çekecek oranda yüksektir.Bu güçlerini her zaman ortaya koyarlar. Kimi zaman, orijinal ve etkileyici fikirler üretip, olağanüstü yorumlarda bulunarak, yaratıcı düşünce yetilerini sergilerler, kimi zaman da yaptıkları sanat çalışmaları (artık materyallerle yeni bir ürün oluşturma vb.) ve resimlerde çıkış noktaları ve bunları ifade etme biçimleri ile yaratıcı yeteneklerini ortaya koyarlar.

     Duygusal anlamda yüksek duyarlılık gösterirler. Başkalarının duygu ve düşüncelerine önem verirler. İletişime girdikleri kişilerin duygu ve düşüncelerini anında algılama ve yorumlama yeteneğine sahiptirler.

     Sanıldığının aksine, kibirli ve ulaşılmaz davranışlar sergilemezler. Paylaşıma her zaman açık ve yardımseverdirler. Hatta arkadaş grubu içerisinde, yardıma ihtiyacı olan arkadaşlarına, talep gözetmeksizin yardıma hazırdırlar. Duygusal anlamda yüksek duyarlılığa sahip olmanın olumsuz bir getirisi olarak, kendilerinde var olan yetenekleri sergilemekten sıkıntı duyabilirler.

     Yukarıda verilen bilgiler ışığında; Üstün veya özel yetenekli çocuklara karşı yaklaşımda hassas olmak ve bu çocuklarda var olan özelliğe göre birebir tutumlar

geliştirmek daha sağlıklı ve olumlu olacaktır.
     Üstün veya özel yetenekliliğin de bireysel bir özellik olduğu unutulmamalı, bu türdeki çocukları iyi tanımalı ve asla onlara üstün veya özel yetenekli oldukları için değerli oldukları, gibi yanlış bir tutumla yaklaşılmamalıdır. Hatta “üstün” ifadesi, kendilerinin diğerlerinden farklı olduğunu hissettireceği ve olumsuzluk hissine kapılacakları göz önünde bulundurularak, onlara karşı kullanılmamalıdır.
     Her şeyden önce bir birey oldukları ve birey olmanın getirisi olarak, farklılıkların olabileceği hissi verilmelidir. Başarılı oldukları ya da olacakları için değil, bir birey olarak, her halükarda, onlara değer verildiği, tam anlamıyla hissettirilmelidir. Sevgiyle…

Hülya GÜREL

Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Öğretmeni

Özgüveni Desteklerken Ölçülü Davranış Kazandırabilmek

http://hulyagurel.simplesite.com.tr/316629089
     Zeka; çevreye uyumun göstergesidir. Sen bireysin, özelsin. Senin duygu ve düşüncelerin önemli. Senin yeteneklerini sayısız kurslarla, özel okullarla, özel öğretmenlerle sürekli geliştireceğim. Seni süpersonik bir çocuk olarak yetiştiriyorum. Başkalarının ne dediğine bakma. Kendi bildiğini yap! Dediğimizde toplumun temeline dinamit koyuyoruz demektir.

     İlerde elde edeceğimiz toplum, içi boş, bencil, sığ, ukala bireyler topluluğudur. Siz böyle bir toplulukta olmaktan, tavan yaptığınız ilgi ve yeteneklerinizle kendi kendinize takılmaktan ne kadar hoşlanırsınız? Yoksa tadına doyamadığınız farklı, küçük gruplarla birlikte varolmak, keşfedilip, keşfetmeyi mi tercih edersiniz?

     Lütfen moda davranış kalıplarına takılıp, çocuğunuzu mutsuzlukla donatmayın. Ona, ölçülü davranmayı verin. Aşağıdaki sohbeti kendi çocuğunuza uyarlayabilirsiniz.

     "Hayatımızda ait olduğumuz gruplar vardır. Bu gruplarda kabul görmek önemlidir. Eğer yeterince bilgili, dikkatli, hızlı, sabırlı ve güçlüysen o grupta istenen, özlenen kişi olabilirsin. Eğer sadece kendi isteklerine göre hareket ediyorsan, etrafındakileri önemsemiyorsan, o gruptaki insanlar, senin yaptıklarını ayıplarlar. (Başkaları tarafından ayıplanmak istediğimiz bir şey değildir.Bu çoğu zaman utanç vericidir.) Senin bu davranışlarına katlanmazlar. Sadece kendini düşünen, bencil birisini yanlarında istemezler. İstenmediğin bir ortamda sen de kalmak istemezsin. Bazen hoşumuza gitmese de, bulunduğumuz ortama göre yapmamız gerekenler vardır. Bunu çevremizi gözlemleyerek anlayabiliriz. Eğer o grubun özelliklerini gözlemleyip, keşfeder, buna göre hareket edersek, bizim için de o gruba uymak çok daha keyifli ve doyurucudur.

     Ailemiz küçük grubumuzdur. Başka hangi grupları sayabiliriz? Çocuğun örneklerini onayladıktan sonra bir otobüsteki insanlar, aynı yöne giden caddedeki taşıt ve yayalar, bir marketteki çalışanlar ve müşteriler, okulumuz, sınıfımız vb." örnekler ve beklenen davranışlar üzerinde konuşabilirsiniz.

     Hülya GÜREL

Çocuk Gelişimi ve Eğitimcisi

Sınır Koyma (Minik ressamlar)


http://hulyagurel.simplesite.com.tr/316629092
"Yeni bir partiye katılıyorsunuz. İçerisi çok kalabalık ve mutlu insanlarla dolu. Böyle bir ortama katılmaktan keyif alıyorsunuz. Ancak ilerleyen dakikalarda insanların suratı asılıyor size bakarken. Ya da yanınızdan uzaklaşmaya çalışıyorlar ivedilikle."
Ne hissedersiniz? Ortama dahil oldunuz ve garip tepkilerle karşılaştınız. Her zaman ki gibiydiniz. Farklı hiç bir şey yapmadınız ki! Herkes neden böyle davranıyor?

Peki çocucuğunuzun böyle hissetmesini ister misiniz? Elbette HAYIR! diyorsanız, lütfen çocuğunuza sınır koyun. Evde her istedikleri yapılan, sınırları belli olmayan çocuklar, sosyal ortamlara girdiklerinde bu örneğe yakın deneyimler yaşarlar. Nedeni göremedikleri için çözümü bulamaz, mutsuz olurlar.

Oysa biz çocuğumuz mutlu olsun diye, onu özgür bırakmamış mıydık! Peki doğrusu nedir? SINIRLAR içerisinde ÖZGÜRLÜK! Seçenek sunmak ama seçenekler içerisinden seçim yapma hakkını çocuğunuza kullandırmaktır.
Çocuğunuzun mutluluğu, çerçevesi belli olan tuvalde renklerle oynamaktır. Eğer çocuğunuzun oyuncağı renkler yerine, tuval ise mutsuzluk kaçınılmazdır.

Hülya GÜREL

Çocuk Gelişimi ve Eğitimcisi

Sorunlarını Kendi Çözen Etkin Çocuklar

http://hulyagurel.simplesite.com.tr/316629071

SORUNLARINI KENDİLERİ ÇÖZEN ETKİN ÇOCUKLAR

Çocuklar sorunlarını kendileri çözebilirler. Biz yetişkinlerin onları adil bir şekilde dinlemesi, onlara danışmanlık yapması ile sorunları çocuklar çözebilirler. Sabırlı, hoşgörülü ve yargılamadan, hüküm vermeden çocuğu dinlemek yeterlidir.
Çocuk, duygularını, öfkesini, yargısını olduğu gibi anlatabilmelidir. Bunun için yetişkinin çocuğu dinlerken, ona bakması, sonuna kadar dinlemesi, çocuğun sözünü kesmemesi gerekir.
Bazen tecrübelerin getirisi ve duygularımızın etkisiyle çocuklarımıza ön yargılı yaklaşabiliyoruz. Karşıdaki çocuğun yaptığı davranışa sebep olanın kendisi olduğunu çocuğa anlatmaya ve nasihat vermeye başlarız. Neden böyle yaptın, tabi ki oda sana bunu yapacak cesaret bulmuştur. Neden benim söylediğim gibi yapmadın? Vb. şeklinde çocuğu suçlarız. Oysa ki bunun çocuğun sorunlarını çözmesi için cesaretini kırmaktan öteye gidemediğini görmeyiz.
Bu nedenle çocuğu dinledikten sonra, sorununa çözüm bulmak, hatayı bulmak, ona yol göstermek zorunda değiliz. Amacımız çocuğumuzun yaşadığı üzüntüyü anlatıp, içini dökmesini sağlamak olmalı. Genellikle böyle şeyler olabildiğini, bu yaşadıklarını herkesin yaşayabileceğini söylemek, gerekirse kendi çocukluğumuzdan, abi ve ablalarının yaşadıklarından kısa örnekler vererek, sorunların yaşamın bir parçası olduğunu anlatmak gerekir.
Neler hissettiğini, niyetinin ne olduğunu, sonuca göre duygularını sorabiliriz. Bunun yanı sıra sorun yaşadığı arkadaşının niyetinin, hislerinin neler olabileceğini sormalı, karşıdaki çocuğun amacını tahmin etmesini sağlamalıyız. Ardından sonuç karşısında çocuğun yaptığı davranışla kendini nasıl hissettiğini sormalıyız. Muhtemelen kötü hissediyordur. O zaman ne yaparsa kendini daha iyi hissedeceğini sormalı, bu soru üzerinde alternatifler geliştirmesine yardımcı olmalıyız.
Bu alternatiflerin olası sonuçları hakkında fikir yürütmesini istedikten sonra, kendisini en iyi hissedeceği davranışı seçmesi ve uygulaması konusunda çocuğu yüreklendirmeliyiz. En doğru davranışı seçme zorunluluğu yok. Yanlış bir uygulama kararı aldıysa bile, tehlikeli bir uygulama değilse, bunu yapmasına fırsat vermeliyiz. Bu uygulamanın ardından çocuğun hisleri ve sonuçlarını sohbet eşliğinde değerlendirmesine, yeni kararlar almasına ortam hazırlamalıyız.
Çocuğun ulaşacağı sonuçları ve çözüm yollarını biz yetişkinler önceden görebiliriz. Ancak, zaman içersinde, çocukların da bu öngörüye deneyimlerle ulaşmalarına, onun yanında olarak fırsat vermeli, desteğimizi her zaman hissettirmeliyiz.

Hülya GÜREL
Çocuk Gelişimi ve Eğitimcisi

Meraklı Bebekler

Merak, Bebeklikten Ergenliğe...
http://hulyagurel.simplesite.com.tr/316629074


İnternetle birlikte hayatımıza giren ifadelerden birisi: Arama motoru. Google ilk akla geleni. Giderek sayıları çoğalan arama motorları sayesinde bilgiye ne kadar kolay ulaşıyor, başkalarının paylaşımları sayesinde onların deneyimlerini elde ediyor ve zamanı etkin kullanabiliyoruz.

Arama motoru, bazı günlerde hizmet verse, sürekli arızalansa, bazen erişilebilse, ne hissedersiniz? Öfkeden deliye dönebilir, bir daha burada arama yapmayacağım diye başka ortam seçebilir, kendimizi eksik hissedebiliriz. Özgürlüğümüzün kısıtlandığı düşüncesiyle çıldırabiliriz…

Peki ya başınızı çevirdiğiniz anda, ortadan kaybolan, kaşla göz arasında başını belaya sokan minik afacanların arama motorları var mıdır? Gülümsediğinizi görür gibiyim. Elbette onların arama motorları merakları sayesinde, kendi bedenini ve çevresini keşfediyor, tanıyor ve bilgiye ulaşıp, karşılaştırmalar yapabiliyorlar.

Yaşamın ilk yıllarında ve hatta ergenliğin sonuna kadar merak her şey demektir. Sağlıklı gelişimin göstergesidir. Yetişkinlerin de sabrını taşıran unsurların başında çocuklarının merakları gelir.

Acaba bebek, çocuk ve ergenlerimizin meraklarını gidermelerinde, erişimde kalmalarına ne kadar izin veriyoruz?

Ebeveynler ve öğretmenler olarak, çocukların meraklarının peşinden gitmelerini çoğu zaman hoş karşılamayız. Örneğin “Ne gelirse, meraktan başa gelir diye söylemiş atalarımız.”

Bebekler merak ettikleri her şeyi ağızlarına atar, tadına bakarlar. Tadıyla, şekliyle, yumuşaklığıyla, kokusuyla elde edilen bilgiler beyne işlenir. Zaman geçtikçe buna dokuyla ilgili bilgiler eklenir.

5 duyu ile elde edilen bilgiler, hisler, duygular ve tepkiler, etkilerle harmanlanıp öylece belleğe saklanır. Deneyimlerin sayısı ile toplanan veriler karşılaştırılır. Merak, davranışı, davranışlar bilgileri, bilgiler , deneyimleri, deneyimler yaşantıları getirir.
Yaşı 2 -12 ya da 22 olsa da çocuklarımızın arama motoruna erişimlerinin kesintiye uğramaması için çaba göstermeliyiz.

Onların arama motorları olan meraklarının sayesinde geliştiklerini, var olduklarını unutmadan hayatı keşfetmenin yolunun meraktan geçtiğini bilmeliyiz.

Erişim haklarını kısıtlamayın! Özellikle ergenlik döneminde her merakın yaşantıya dönüşmemesi için, onlarla sonuçlar üzerine konuşun; neleri merak ettiği hakkında konuşun, bilgiye nasıl ulaşacağı hakkında konuşun ve hisleri ve tepkileri üzerine konuşun, sonuçları hakkındaki yorumlarına katkıda bulunun, öneri getirin. Gerekirse seçenekleri sınırlandırın ve sınırlandırılmış seçenekler arasından seçim şansını kullanmasını bekleyin. Çocuğunuzu gözlemleyin, fırsat verin, konuşun ve merakları karşısında seçeneklerinin içinde onların öğrenme motoru olarak yer alın!



Hülya GÜREL

Çocuk Gelişimi ve Eğitimcisi

7 Mart 2014 Cuma

Dünya Kadınlar Günü

http://hulyagurel.simplesite.com.tr/316629070


Dünya kadınlar gününde, anneliği ve anneliğin kutsallığına dokunan bir yazı yazmak isterdim ama yüreğimi sarıp sarmalayan, sebebini ve bu kadar hızla yaygınlaşmasını, kaygıyla karşıladığım, ciğerimi yakıp kavuran bir konuda yazmak istedim.

Bir insan evladı, üstelik sevgiyi bilen, sevgiliyi, eşi benimseyen bir insan evladı nasıl oluyor da sevdiğine kıyabiliyor? Hunharca ayrıntılı bir planlama yapıp da cinayet işleyebiliyor? Sevdiğini, sevdiği kadının ve kendisinin en değerli varlıklarının, çocuklarının yaşamına son verebiliyor?

Okumuşu, cahili, emekçisi, beceriksizi, genci,yaşlısı, evlisi, flörtlüsü, güzeli, çirkini, dindarı, ateisti… herhangi kategoriden bakarsanız bakın, hep kadın katlediliyor; sevdiği, güvendiği, eş seçtiği erkek tarafından.. Neden, nedeni bilinmiyor, akıl sır ermiyor!

Biz annelere düşen görev: kızlarımızı, oğullarımızı bu konuda bilinçli yetiştirelim. En önce haberlerde böyle haberleri ne kızımıza, ne oğlumuza izletmeyelim. Böyle bir haberin bilinçaltlarına girmesine, şiddetin, şiddetin karşısında tepkisiz kalmanın, şiddeti seyretmenin, öğrenilmiş çaresizliğin, tohumlarını çocuklarımızın beynine ekmeyelim.

Kadının değerini, kutsallığını, kızlarımıza, oğullarımıza  işleyelim. Yeni nesilleri Atatürk gençliğine,  yakışır şekilde yetiştirmek boynumuzun borcudur….

            Hülya GÜREL

Çocuk Gelişimi ve Eğitimcisi

24 Şubat 2014 Pazartesi

Çalışan Anne çıkmazları ve çıkış yolları

http://hulyagurel.simplesite.com.tr/316629073


Kadınlar ekonomik ve sosyal nedenlerle çalışma hayatında varlar. Ancak anne olunca büyük bir çıkmaza giriyor insan. Hem çalışıp, hem anneliğimi layıkıyla yapabilecek miyim? Çocuğumu ihmal mi ediyorum? Çalışmasam çocuğumla daha iyi mi ilgilenirim?

Annenin çalışmasının çocuğuna zarar verdiğine dair hiçbir bilimsel araştırma olmamasına rağmen çalışan annenin aklında hep bu ikilem vardır: Çocuğum için çalışsam mı, çalışmasam mı?

Oysa ki, çalışan kadın günü planladığı, zamanı iyi yönettiği zaman çocuğuna çok daha iyi bir rol modeldir. Günü, haftayı planlama, zamanın kıymetini bilme, çalışmanın, üretmenin keyfine varma, öz güven, kazandıklarını keyifle harcama, para biriktirme, bütçe yapma, ayağını yorganına göre uzatma, seçim yapma, kendi kendine ayakta durabilmek gibi kadın/erkek her bireyin sahip olması gereken bu ve benzeri pek çok niteliği bir arada toplayarak hem oğluna hem kızına harika bir örnek teşkil eder.

Anne olarak bir işte çalışmasanız bile ev ortamında zaten çalışıyor olduğunuzu unutmadan çocuğunuzla tam bir gün geçirdiğinizi düşünelim. 24 saat. Küçük uyanmalarla sabah 10 da kalktınız. Çocuğunuz güne 7 de başlamıştı. Atıştırmalıklardan yemiş, TV başına geçmişti. Onunla birlikte TV karşısında kahvaltı yaptınız, masayı toplayıp bulaşıkları yıkadınız. Keyif kahvesi yapıp, gazetenizi okudunuz. Yemeği ocağa koydunuz. Ortalığı toplarken ona kızdınız,söylendiniz, ayak altında dolaşmaması için odasına yolladınız, bilgisayara geçmesine izin verdiniz. Lavaboları temizleyip, tozları aldınız. Derken saat 13:00 oldu. Öğle yemeğini çocuğunuzla birlikte yediniz. Yemek yerken kurallara uymadığı için ona kızdınız, TV kapanmadan bu evde yemek yenemez mi? Diye söylendiniz. Oyuncaklarını toplaması için uzun bir nasihat verdiniz, kirli giysilerini odaya, koridora atmaması gerektiğini söylediniz ve yemek bitti. Mutfağı toparladınız, bir iki telefon görüşmesi yaptınız. En sevdiğiniz TV programına biraz göz attınız. Saat 4 oldu. Akşama yemeğiniz yetmeyecek, yine mutfağa girdiniz. Bu arada makineye çamaşır attınız. Çocuğunuzun sürekli mızırdanmasına kızıp, onu erken yatıracağınızı söylediniz. Kitap okuması için odasına gönderdiniz. Yemek pişti, sofrayı hazırladınız, saat 18:30 oldu. Yemek yerken eşinizle iki çift söz konuşamadınız. Çocuk sürekli araya girdi ya da ikisi bir araya gelince, bağrış çağırış ne yediğinizi anlamadan yemeği bitirdiniz. Bulaşıkların yıkanması, çamaşırların asılması, kuruyanların katlanması çay saati, dizi film derken saat 23:00 oldu. Hala uyumayan çocuğunuza bağırdınız ve yatağına gitmesi için sıkı bir nasihat çektiniz. Bütün gün onun için güzel, besleyici yemekler yapıp, evi, çamaşırları temiz kullandırmak için çırpınıp durdunuz. Hatta her gün evi baştan sona süpürmeye çalıştınız. Bla bla blaaa…

Tüm gün çocuğunuzun yanında olduğunuz için, içiniz daha mı rahat olurdu? Anne olarak başınızı yastığa daha huzurlu mu koydunuz? Tabii ki hayır!

Çocuğunuzla günlük olarak, işinizin durumuna göre, 30-60 dakika nitelikli zaman geçirmeniz, içinizin rahat etmesi için yeterlidir. Bazı günler bu dakikaları 2’ye 3’e katlar, bazı günler indirirsiniz hayat ritminde… 10’ar dakikalık bölümler halinde 30 dakika kullandığınızı düşünelim:

sabah 10 dakikalık yatakta gıdıklamaca oynama ya da yatakta saklanan çocuğu bulmaca, öpmece, sevmece… kahvaltıda 10 dakika, sohbet etmece, onu çok sevdiğini söylemece, bugün onu düşüneceğini söylemece, okul hk. da anlattıklarını dinlemece… akşam 10 dakikalık özlem gidermece… saçlarını okşamaca, uyurken kitap okumaca… uykuya dalarken onu seyretmece…

En sıkışık günde bile çocuğunuza bu 30 dakikayı ayırmanız, sadece ona özel geçirmeniz onu ve sizi rahatlatacaktır…

Unutmayalım ki, çalışan anne çalıştığı için, evde çalışan anne dışarıda çalışmadığı için, yarı zamanlı çalışan anne, ne evi ne işi tam olarak halledemediği için huzursuzluk hissedermiş… Bu huzursuzluğu dinginleştirmenin en kolay yolu, çocuğunuzla ona özel zamanlar geçirmektir. ‘ çocuk varsa, yine ayrı ayrı planlama yapılmalıdır.

Hülya GÜREL

Çocuk Gelişimi ve Eğitimcisi

30 Ocak 2014 Perşembe

Çocuklar ve tatil

Tatilin başlamasıyla beraber çocuklar tatili nasıl algılıyorlar? Her zamanki gibi gözlem ve deneme yanılma uygulamalarına göre tatil algısı çocuklarda farklılaşıyor.
Elbette, yan gelip yatsın, keyfine baksın! Diyorsanız tatilde vaktini nasıl dolduracağı ile ilgili düşünmeye gerek yok.
Çocuğumuzu ileride nasıl bir yetişkin olarak görmek istiyoruz? Sorumlu, mutlu bir yetişkin olmalarını hayal ediyorsak önemli noktaları belirlemek, çocuklarımızı hayata hazırlamamız noktasında çok kritiktir.
Tatilde çocuklarımızın tüm zamanlarını kendi isteklerine göre geçirmeleri, tüm gün TV ya da PC başında geçirmeleri onları hayata hazırlamaz. Bugünün deneyimleri geleceğin alışkanlıkları olacaktır.
3-4 ev içi sorumluluk (çiçekleri sulamak, bulaşık mk tezgaha gruplamak, yatağını düzeltmek, diş fırçalamak, her sabah spor yapmak vb )
3-4 istediği etkinlik (TV izlemek, dışarıda oyun oynamak, oyuncaklarla oyun, resim yapma vb )
1-2 kez öğrendiklerini tekrar etmek (yaş gr.na göre günde 15-30 dakika)
1-2 sürpriz etkinlik (ebeveyn gözetiminde deneyler yapmak, doğa gözlemine çıkmak, sinemaya gitmek, çocuk aktivitelerine katılmak, şehirden uzaklaşacağınız bir seyahate çıkmak vb.) 4 grupta şekillendireceğiniz basit bir tatil planı yapmak, hem sizi hem de çocuğunuzu rahatlatacaktır.
Zaten tatilde genelde yaptığımız bu etkinliklerin sayılarını değiştirdiğimizde, aklımıza geldikçe uygulamaya koyduğumuzda ya da bir etkinliği bir günde bitirmeye kalktığımızda ev içi gerginlikler daha sık yaşanır. En iyisi çocuklarınızla bu başlıklar üzerine konuşmak, bir tablo üzerinde kararlarınızı somutlaştırmaktır. Tabloyu uygulama sorumluluğu çocuğunuzdadır.
Geriye kalan zamanını, nasıl geçireceğini, tabloyu uygulama durumuna göre çocuğunuz belirlesin ki, bu da onun ödülü olsun.
Uyuma saatlerini büyüme hormonunun çalıştığı 23:00 – 02:00 arası derin uykuda olacağı şekilde ayarlamayı unutmayın. İyi tatiller…
                                                                                                  Hülya GÜREL
                                                                                    Çocuk Gelişimi ve Eğitimcisi

Çocuğuma Yazık Değil mi?


çocuğuma yazık değil mi?






Ev işleri, çocuklara sorumluluk kazandırma ve kendilerini ailenin yararlı ve değerli bir üyesi olarak hissetmelerine yardımcı olma konusunda mükemmel sonuçlar veren bir yöntemdir. Yeter ki, çocuğunuza yazık ettiğinizi düşünmeyin!
Çocuğumuzu hayata hazırlamak en büyük amacımız olduğuna göre, onları ne kadar küçük yaştan minik sorumluluklarla donatırsak, bu işlerin üstesinden gelebileceklerini o kadar kolay keşfedecekler.
Ne kadar geç kalırsak da bir o kadar, isyan, çatışma ve güç düelloları ile karşı karşıya kalacağız. Örneğin 10 yaşındaki bir çocuktan yatağını toplama, kirlilerini sepete atma, kirli çarşafları çıkarıp, sepete koymasını istediğimizde, muhtemelen bunu yapmak istemeyecektir. Çünkü bu annesinin görevidir ona göre.. Başkasının görevini yapmak zorunda değildir. Nasıl olsa o yapmasa da işler yolunda gidiyordur.
Anaokuluna giden çocuklar için okulda oyuncaklarını toplamak, genelde sorun değildir. Oysa aynı çocuklar, evde bu işi düzenli yapmazlar. Peki neden? Çünkü anaokulunda bu iş çocukların görevidir. Toplamadıklarında, sonuçlarına katlanacakları bir ortam yoktur evde. Toplayacak bir anne her zaman yedekte bekliyordur. Hatta sabırsızlıkla…
Üstelik annelerin en çok şikayet ettiği, sızlandığı konuların başında evdeki dağınık gelir. Ancak kalıcı çözümler üretenler azınlıktadır.
Evde bir iki düzenleme yapın. Girişteki dolap ya da çekmecelerden birisini çocuğunuza ayırın. Dışardan geldiğinde çanta, şapka, montunu koyması için. Eğer oturma odasında oynuyor, ders çalışıyorsa oyuncaklarını, eşyalarını kullandıktan sonra kolayca kaldırması için, yine ona ait bir-iki çekmece ya da bir dolap ayırın. Odasına bir kirli sepeti koyun.
Gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra, eşinizle bir durum değerlendirmesi yapıp, çocuğunuza vermeyi istediğiniz sorumluluklar ve sonuçlarını kararlaştırırın.
Anne-baba ve çocuklar olarak küçük bir toplantı yapın. Yeni kurallara ihtiyaç duyduğunuzu, kısaca nedenini ve kurala uyulmadığında sonuçların neler olacağını konuşun.
Eğer ilk defa çocuğunuzdan ev işini talep edecekseniz, 1-2 sorumluluk üzerine konuşun. Önceki koyduğunuz uyulmayan kurallarınızı yineliyorsanız, 3-4 sorumluluğun üzerine çıkmayın. Sınırları belirleyin.
Mümkünse toplantı anında bir liste yapın. Herkesin göreceği bir yere asın. Listedeki başlıklar şunlar olabilir: Yapılacak iş, kimin sorumlu olduğu, ne zaman yapılacağı, yapılmadığında sonucunun ne olacağı.
Eğer çocuğunuza verdiğiniz sorumluluk yerine getirmediğinde sonuçlar değişiyorsa, bu sorumluluğu çocuğa kazandıramazsınız. Liste bunun için önemlidir. Çocuğunuz sorumluluğunu yerine getirmediğinde karşılaşacağı sonuç hep aynı olmalıdır. Ne eksik ne de fazla. Ortamınıza ya da sizin ruh halinize göre sonuç değişmememelidir.
Kirli sepetine atılmayan giysiler yıkanmaz. Ortada bırakılan eşyalar, cumartesi sepetine gider, Odanı toplayana kadar TV izlemek yok. sonuçlara örnek olabilir.
Her çocuğun mizacı, bulunduğu yaş gr. ayrı bazı çocuklar güç savaşına, duygu sömürüsüne girebilir. Hatta öylesine mutsuz olup, annelerini öyle bir maniple ederler ki, anne kendisinden utanır. El kadar çocuktan ev işi beklediği için. 
Güç savaşına giren çocuk, 1 ay boyunca sonuçlar hiç değişmediği halde, sorumluluğu almamak için direnebilir. Anne-babayı pes ettirmeye çalışır.
Eğer sizin çocuğunuz da bu grupta ise, ilk sorumluluk ve sonuçları sizin canınızı yakmayacak ama çocuğunuz için vazgeçilmeyecek olanlardan seçin.
Çocuğunuza iyi bir yatırım yapıyor, geleceğini teminat altına alıyorsunuz bunu unutmayın. Direnin.. Yüreklendirin…Öfkelenmeyin…Sakin olun…. Sabredin… Asla pes etmeyin… sonuçları değiştirmeyin… Kazanan aileniz olacak.
                                                                                              Hülya GÜREL
                                                                                           Çocuk Gelişimi ve Eğitimcisi

Çocuğuma ev içerisinde hangi sorumlulukları verebilirim?

Çocuklar ve ev işleri


http://hulyagurel.simplesite.com.tr/316629075
    Bu bölümde 2-9 yaş gr. aralığındaki çocuklar için evde yapılacak görevler; Arizona Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü tarafından hazırlanmış listeden uyarlanan maddeleri paylaşmak istiyorum.
Liste hiç bir zaman tamamlanmış olarak düşünülmemeli, önerilen alanlar birer referans olarak ele alınmalıdır.
Sizin çocuğunuz önerilen yaş gruplarından daha aşağıda ya da daha yukarıda işler yapabilir. Gelişimde bireysel farklılıklar olduğu unutulmamalıdır.
Liste, çocuklarına sorumluluk kazandırmak için evdeki görevleri kullanmak isteyen anne-babalara bir hareket noktası oluşturmak için hazırlanmıştır.
Bu bölümü oğlumun gelişiminde, yöntem açısından 3 yıldır başucu kitabı olarak kullandığım ve uyguladığımda kesin sonuca ulaştığımı gözlemlediğim, bir kitaptan, yer yer alıntılar yaparak, deneyimlerle derlemeye çalışacağım.
Kaynak: ""Çocuğunuza Sınır Koyma" Robert J. MACKENZIE. HYB Basım yayın. Ankara 2010." 
                                                                                                                        
    Hülya GÜREL
Çocuk Gelişimi ve Eğitimcisi

21 Ocak 2014 Salı

1. SINIF VE GAZ PEDALI

http://hulyagurel.simplesite.com.tr/316629088
İlkokul 1. sınıf yaşamın dönüm noktası gibidir. İlkin bebek doğduğunda eve bir atom bombası düşmüş gibi olur. İkinci bir çocuk yoksa, sonraki 5-6 yılda ancak kendine gelebilen aile hayatı, çocuğun 1. sınıfa başlamasıyla, yeniden sarsılır.
   1. sınf gerçekten zor bir dönemeçtir. Ancak, her zaman ki gibi sınırları çizdiğinizde, konu komşu eş dost gözlemlerinden paniğe kapılmadığınızda, bu dönemeci daha az zorlukla atlatırsınız.
   Bir anne olarak çocuğunuzu en iyi siz tanırsınız. Yapabilecekleri ve yapamayacaklarının farkındasınızdır. Genel hedeflerimiz 1. sınıfta şunlar olabilir:
1. Okula severek gidip gelsin,
2. Ödevlerini hatırlasın,
3. Ödevlerini verilen süre içerisinde tamamlama gayreti göstersin,
4. Eşyalarına sahip çıksın,
5. Kendini tehlikelerden korumaya çalışsın,
   Amaçlarımız bu kadar kısa olabileceği halde, biz yetişkinler, hırslı anne ve babalar ile hırslı öğretmenler, küçücük bedenlere öyle bir yükleniriz ki, 1. sınıfa kadar öpüp koklayarak büyüttüğümüz çocuklarımızla düzenli işkence saatleri yaşamaya başlarız. Onlardan ordinaryüs profesör performansı bekler, ha bire üzerlerine gideriz.
   Lütfen çocuğunuzun o minicik ellerine ve pırıl pırıl parlayan gözlerine bakın. Size durmadan anlattığı hayal dünyasına kulak verin. Bu günler bir daha yaşanmayacak. Çocuğunuz bir daha 6 yaşında olmayacak. Ama her halükarda okuma yazmayı, 4 işlemi öğrenecek. Rahatlayın ve lütfen çocuğunuzun kabusu olmayın.
   Çantasını, okulda yaptıklarını, ödevlerini günlük takip edin. Okuldaki yaptıklarından konuşmaya çalışın. Öğretmeni ile düzenli görüşün. Ancak öğretmenin her yorumuna takılıp, canınızı dişinize takarak, çocuğunuza yüklenmeyin. Önce annelik süzgecinizden geçirin. Öğretmen tabi ki, daha ileri hedefler koyacaktır, ancak sizin çocuğunuzun hazırlık durumu nasıl? Bu sorunun cevabına göre, öğretmeni de çocuğunuzu da bilgilendirerek, hayata ve hedeflere ayar çekin, zamana yayın,  gerekirse yavaşlayın ama takibi elden bırakmadan, minik adımlarla ilerleyin. Göreceksiniz her şey daha iyiye doğru gidecek.
   Ödev kimin ödevi? Annenin mi? hayır. Çocuğun mu? evet. O zaman saatten somut gösterimlerle bir zaman dilimi belirlediğinizi çocuğunuza gösterin. Ve çekilin. İhtiyaç duyduğu her an ona cevap verin, cesaretlendirin, hatırlatmada bulunun, teşvik edin.
   Ama tüm ödev zamanı boyunca yanında oturmayın. Bunu tehdit eder gibi değil, hayatın doğal akışı olarak çocuğa öğretin. Ödev bitmez de süre biterse ne olacak? Yine annelik sezginize kulak verin. Eğer çocuğunuz, çaba gösterdiyse,  kapasitesi tükendiyse, ödev tamamlanmadan gidebilir. Çabasını öğretmene iletin. Bitmeyen ödevi değil, çocuğunuzun gayretini ön plana çıkarın. Bir sonraki ödevi bitirebileceğine olan güveninizi anlatıp, çocuğunuzu yüreklendirin. Öğretmeninizle ödev miktarını konuşun.
   Unutmayın, çocuğunuz ne öğretmenin, ne okulun, ne de sizin gaz pedalınız değildir. Gaza gelmeyin!
                                                                                                   Hülya GÜREL
                                                                                         Çocuk Gelişimi ve Eğitimcisi